Vizyon, eyleme geçilmedikçe bir rüyadır. Eylem, vizyon olmadan yalnızca zaman geçirtir. Vizyon eyleme geçtiğinde dünyayı değiştirebilir.
Joel A. Barker (fütürist/yazar)
Hikaye bu ya, gezginin biri yolda giderken inşaat
alanında çalışan taş ustalarıyla karşılaşır.
“Ustam ne yapıyorsun?” diye sorar birine. “Taşları küp şeklinde yontuyorum, ekmek
parası için... ” diye kısaca cevaplar usta ve işine devam eder. İşini istemeden yaptığı asık yüzündeki
ifadeden bellidir, pek konuşma isteği yoktur.
Gezgin etrafa baktığında diğer ustaların da asık yüzleriyle
çalıştıklarını görür. Ama az ileride bir
usta, güler yüzüyle neşeli bir türkü tutturmuş, sanki çalışmaya yeni
başlamışçasına canla başla taş yontmaktadır.
Gezgin bu ustanın yanına gider.
Aynı soruyu sorar, “Ustam ne yapıyorsun?” der. Usta bir an ara verir, gözleri parıldayarak
anlatmaya başlar: “Ben büyük bir hayır
evi yapıyorum. Bittiğinde yüzlerce
kimsesiz çocuk yatıp kalkabilecek, onca aç yoksul yemek yiyebilecek, hastaların
dertlerine derman bulacak doktorlar, bakıma ihtiyacı olanlara yataklar olacak, ...”
Bazı girişimcilerle tanışınca bu hikaye geliyor
aklıma. Bir çoğunun başlatmak istediği
iş bence sadece bir üründür. Hatta,
sadece para kazanmak için yapacağı bir üründür.
Ürünü anlatırken gözleri parlamaz, sözleri heyecanla ağzından
dökülmez. Ürünün ne yaptığını, ne işe yaradığını anlatmakta da zorlanır durur...
Anlam aramak
Oysa, girişimcinin işe başlarken heyecanlı olması gerekir. Psikolog Viktor Frankle’ın Nazi toplama kampında bulunduğunda
gözlemlediği üzere, insanlar yaşama devam için hayatlarında bir anlam
ararlar. İşinizde insanları bıkmadan çalışmaya iten ve çeşitli zorluklara rağmen yola devam ettiren bir heyecan, yaratıcılığın vereceği bir zevk mutlaka olmalıdır. Bunu, iyi bir uzgörüşün yaratacağı anlam sağlar.
Ürün işin anlamı değildir, hikayedeki yontulan taş gibidir. Ürün/Hizmet, bir vizyonu (uzgörüş) hayata geçirirken kullanılan oluşumdur. Eğer girişimci bir uzgörüşle yola çıkmıyorsa ne kendisi, ne yanında çalışanlar, ne de yatırımcılar (kısacası ona ortak olacak olanlar) heyecan duyar. Kurulan iş uzun soluklu olmaz, önünde sonunda yolda kalır.
Ürün işin anlamı değildir, hikayedeki yontulan taş gibidir. Ürün/Hizmet, bir vizyonu (uzgörüş) hayata geçirirken kullanılan oluşumdur. Eğer girişimci bir uzgörüşle yola çıkmıyorsa ne kendisi, ne yanında çalışanlar, ne de yatırımcılar (kısacası ona ortak olacak olanlar) heyecan duyar. Kurulan iş uzun soluklu olmaz, önünde sonunda yolda kalır.
Steve Jobs'a katlanmak
Steve Jobs iyi bir örnek buna... Yazılanlardan, hem onunla çalışmanın ne denli zor
olduğunu – her ayrıntıya karıştığını, mükemmeliyetçiliğini - hem de sözlü
tacizleriyle insanları incittiğini biliyoruz.
Buna rağmen dünyadaki en iyiler onunla çalışmak için niye Apple’da
toplanmışlar? Para
için o denli sıkıntıya katlanılmaz... Ayrıca Silikon Vadisi’nde Apple’dan ayrılan birinin benzer bir iş bulması, benzer para kazanması zor değildir. Benim düşüncem, Jobs bu insanların
hayatlarına heyecan veren “anlam” kattığı için onlar Apple’da kalmaya devam ettiler. Jobs’un çalışanları, kendilerinin
yaratacağından daha heyecan verici bu “anlam” için kötü şartlara katlanmaya
razı oldular. Ve, Jobs’un uzgörüşü bu insanların
eşsiz başarılara imza atmasına, küresel beğeni duyulan ürünler yaratmasına yol
açtı.
Büyük resmi aramak
Girişimcinin bir tanımı da “hiç bir şeyden
memnun olmayan kişi”dir. Vizyon bu
tavrın sonucunda ortaya çıkar. Genelde,
bir ürüne bakıp o üründen memnun olmuyorsak, daha iyi bir ürün düşünüyorsak, o “ürün-vizyonu” yeni bir iş fırsatının kaynağı olabilir. Evet, bir "ürün-vizyonu" ortaya çıkmıştır, ama bu noktada durup düşünülmelidir. Belki bu üründen çok daha büyük ve önemli bir
resim vardır henüz görmediğimiz. Bu ürünün temsil ettiği kavram nedir? Ürün-vizyonumuzu şimdilik rafa kaldırıp, büyük
resmi aramamız yola çıkmadan yapacağımız en önemli yatırım olacaktır. İşinize ortak olmasını istedikleriniz, ürüne baktıklarında büyük resmin sadece bir parçasını görürler. Onlara büyük resmi gösterirseniz heyecanları artar, ürünü bu büyük resmin içinde düsünmeye başlarlar, size katılma isteği alevlenir. Yatırım alma başarınız, en iyi kaynakları elde etmeniz anlattığınız uzgörüş hikayesinin önemine bağlıdır. Apple, vizyon olarak telefonla yola
çıksaydı bugün Nokia’yla rekabet eden bir şirket olmuş olurdu. Ama Apple, herkes bakıp da telefon görürken telefon üzerinden çalışan bir uygulama platformu (apps
platform) yarattı. “Cep telefonu” denen ürüne yeni bir anlam getirdi, dünyayı
değiştirmeyi başardı.
Değişimler fırsat yaratır
Girişimci, uzgörüşe ulaşmak için çevresinde ve
dünyadaki değişikliklere bakmalıdır. Değişimler yeni gereksinimler yaratır, değişimle
yeni fırsatlar ve tehditler oluşur. Büyük değişimler büyük fırsatlar yaratır.
Teknoloji, geniş anlamıyla “bilgi” demektir. Tıp teknolojisi, tarım teknolojisi, uzay teknolojisinde olduğu gibi. Ve, bilginin sonu yoktur. Eskiden insanlığın bütün bildikleri bir ansiklopediye veya Alexandra kütüphanesine sığarken, şimdi Internet ile neredeyse sonsuz bir bilgi havuzu oluşmuştur. Bildiklerimiz hızla artmaktadır. Çünkü değişim kalıcıdır, ve değişim de bilginin yaratılmasına sebep olur. Demek ki, girişimciler için uzgörüş yaratacak yeni fırsatlar ve tehditler hep var olacaktır. Girişimcinin “Ne değişiyor?” ve “Bu değişim, kimi nasıl etkileyecek?” sorularını sorması onun yoluna "doğru ayakla" çıkmasına yardımcı olur.
Teknoloji, geniş anlamıyla “bilgi” demektir. Tıp teknolojisi, tarım teknolojisi, uzay teknolojisinde olduğu gibi. Ve, bilginin sonu yoktur. Eskiden insanlığın bütün bildikleri bir ansiklopediye veya Alexandra kütüphanesine sığarken, şimdi Internet ile neredeyse sonsuz bir bilgi havuzu oluşmuştur. Bildiklerimiz hızla artmaktadır. Çünkü değişim kalıcıdır, ve değişim de bilginin yaratılmasına sebep olur. Demek ki, girişimciler için uzgörüş yaratacak yeni fırsatlar ve tehditler hep var olacaktır. Girişimcinin “Ne değişiyor?” ve “Bu değişim, kimi nasıl etkileyecek?” sorularını sorması onun yoluna "doğru ayakla" çıkmasına yardımcı olur.
Küresel vizyonla yola çıkın
Eğer küresel bir vizyon ile yola
çıkmıyorsanız, durup düşünmenizi öneririm.
Kendinizi neden bir/birkaç ülkenin pazarına (dar bir kutunun içine)
sınırlıyorsunuz? Önünüzü açın. Planlarınızı
ve kararlarınızı küresel bir vizyona dayanarak yapın, işin başından doğru
başlayın. Vizyon büyük olabilir, gözünüz
korkmasın. Oraya bir adımda, bir çırpıda
varmanız gerekli değildir. Arkadaşlarımla
1983’de kurduğumuz Maxim Integrated şirketi, ilk binasına taşındığında, giriş kapısının
üstüne “Maxim / World Headquarter” (Dünya Merkez Ofisi) yazılmıştı. Henüz kimsenin bilmediği küçücük bir şirket iken
bile, uzgörüşümüzü gösteriyordu bu
yazı. Günün birinde Maxim küresel çapta
bir şirket olacak anlamını önceden o binaya girip çıkan herkesin aklına yerleştiriyordu. Bu
uzgörüş, Maxim’i bugün 2,5 milyar dolar cirosu olan, çok karlı ve her ülkede ürünleri
kullanılan saygın bir varlığa taşımaya yardım etti. Vizyona önce siz inanmalısınız, her fırsatta tekrarlamalısınız ki başkaları da inansın.
Dört soru
Aklımızda yeni bir uzgörüş geliştiğinde,
yerinde bir yol seçmiş olmak için dört önemli soruyu yanıtlamamız gerekir: 1- Neden ben? 2- Yapabilir miyim? 3-
Kazanabilir miyim? 4- Değer mi?
“Neden ben?” sorusunda aranılan yanıt, hem
sizin bu uzgörüşün peşinden gitmenize neden olan istek, hem de sizin bunu
yapmaya en iyi hazırlıklı olan olup olmadığınızdır. Eğer küçük yaştaki çocuğunuz tedavisi olmayan
bir hastalığa yakalandıysa, ve siz araştırma yapan dünya çapında bir doktorsanız,
bu değişimin sizi bu hastalığa çare bulacak bir uzgörüşe itmesi yerinde
olacaktır. Hem çocuğunuzun hastalığı bu
konuya hissi bir anlam yüklemiş, hem de mesleğiniz ve ilgi alanınızla uyumlu,
zaten sevdiğiniz konuda bir iş çıkmıştır önünüze. Yatırımcılar, bu sorunun yanıtını duymak isterler.
“Yapabilir miyim?” sorusu da önemlidir, çünkü
kimsenin çare bulamadığı bir hastalığa çare bulmak, belki de olamayacak bir işe
kalkışmak olacaktır. Girişimci, ne zaman biteceği belli olmayan araştırma projeleriyle yola çıkamaz, bunları taşıyacak parayı
bulması kolay değildir. Böyle yüksek
riskli projeler ancak üniversitelerde yapılmalıdır. Uzgörüşün dayandığı kanıtlar ve varsayımlar belirlenmelidir. Girişimcinin ilk işi varsayımları teyit etmek
olmalıdır. İşin uzmanları, uç
kullanıcılar, benzer işleri yapanlar varsayımlarımıza baktıklarında ümit
görüyorlar mı? Yoksa kimsenin şimdiye
kadar yapamadığını mı yapmaya çalışıyorsunuz?
Bu konuda, ayrıca kaynak gereksinimlerini de
düşünmeniz önemlidir. Her ne kadar
girişimci, “kaynaklardan bağımsız olarak bir fırsattan yararlanabilen” diye tanımlanırsa
da, olmayacak duaya amin dememek gerekir. Olmazsa olmaz ana kaynaklar düşünülmelidir: Yeterli insan gücü, fiziksel
(bina/araç/alet gibi) ve fikri (bilgi/patent gibi) kaynaklar, ve tabii para
bulup bulamayacağınız düşünülmelidir. Bu
konular irdelenmeli, çözüm önerilerı teyit edilmelidir.
Yaratıcı çözümler aramak bu konuda gerekli olabilir. Kolayca vaz geçmek değil, çıkar bir yolu yaratmak
girişimciden beklenendir.
“Kazanabilir miyim?” sorusu, bir önceki soru
ile aynı değildir. Bazen, yapabilirsiniz
ama kazanamazsınız. Sizden daha
hazırlıklı olanlar, örneğin endüstrideki köklü şirketler, siz yolu
gösterdiğinizde işi elinizden alabilirler.
Kazanabilmeniz için, başkalarının yapamayacakları veya yapmak istemeyecekleri
işlere girmeniz gerekir. Yaratıcılığa dayanan işler en iyilerdendir.
“Değer mi?” sorusunu önceden düşünmelidir. Becerilerinizin çok üstünde bir hedefle yola
çıkacaksanız, veya çok yorulup çok risk alıp sonunda cazip (karlı) bir iş yaratamayacaksanız,
fırsat maliyetinizi düşünüp belki başka bir uzgörüşün peşinden gitmeyi tercih
etmelisiniz.
Vizyonu resmetmek
Son olarak, uzgörüşünüzü başkalarına kolayca
anlatabilmeniz, ve onların da etkilenmeleri gerekir. Vizyon, en iyisi bir
hikaye ile anlatılır. Vizyon, sözlerle boyadığınız
geleceğin resmi olmalıdır. Başınızdan
geçmiş bir hikaye, en etkileyici olarak anlatılır – bütün ayrıntılar
hafızanızda canlıdır, ve sözlere dökerken hikayeniz dinleyenin aklında resim
gibi canlanır. Uzgörüş herkesin merakla dinleyeceği
bir hikaye olmalıdır.

Herkesin yaptığını yapmamak

Herkesin yaptığını yapmamak
Örnek olarak Airties’ın hikayesini anlatayım. Airties, 2004 yılında iş planlarını yaparken Türkiye’de
onlarca modem markası satılıyordu. Şirketin
kurucuları*, üç önemli değişim gözlemlediler: 1) Taşınabilir bilgisayarların kullanımı
artıyordu, 2) Modem sinyallerinin daha uzaklara ulaşmasını sağlayacak yeni bir
teknoloji geliştiyordu (mesh), 3)
Yakın gelecekte internet-telefon-televizyon aynı teknik altyapıyla kullanıcılara sağlanacaktı. Bu değişimler, kablosuz
modem (WiFi) kullanımının önem kazanacağını, Türkiye’deki betonarme binalarda
kablosuz bağlantının sorunsuz çalışması için “mesh” teknolojisinin yararlı olacağını, ve kablosuz
hayatın yayılmasıyla Airties’ın ileride ürün gamını genişletip telefon (VoIP)
ve televizyon (IPTV) ürünleriyle büyüyebileceğini gösteriyordu. Airties, diğer rakipleri gibi, sadece modem alıp-satan
bir şirket değil, hayatımızı değiştiren, “kablosuz hayat”ı gerçekleştiren bir
şirket olacaktı. Şimdi durup düşünelim. Eğer Airties, diğer rakipleri gibi ürünle (modem)
pazara çıksaydı, kimin ilgisini çekebilirdi?
Hangi yatırımcı veya çalışanı Airties’la ilgilenirdi? Airties’ın kurucuları nereye gittiklerini anlattığında
birçok kapının açılma nedeni, hikayenin modem satmaktan çok daha büyük bir
resmi, uzgörüşü, anlatmasıydı.
Dünyayı değiştirin
Unutmayalım, ürün uzgörüş değildir. Üründen başlıyorsanız, durup düşünün ve bu
ürünün arkasındaki kavram nedir, onu bulun.
Kavramı, yani uzgörüşü destekleyen varsayımları belirleyin, teyit
edin. Ondan sonra işinizi bu vizyona
odaklanarak başlatın. Vizyonu gerçekleştirecek
ürünleri tanımlayın. Sadece bir ürün
değil, dünyayı değiştirecek çeşitli ürünler çıkartın.
Kimsenin daha önceden yürümediği yolları yaratan olun.
Kalınız sağlıcakla.
* Bülent Çelebi ve Metin İsmail Taşkın